Prangalı Zihinler (Takıntı, Vesvese, Evham, Obsesyon, Geviş Getirme)
- Lütfullah Beşiroğlu
- 21 Ağu 2024
- 3 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 25 Kas 2024

Gibi dizisinde İlkkan, bir kafede yalnız çay içen arkadaşı Yılmaz’ın yanına gelir ve “Abi ne düşünüyorsun?” diye sorar. Yılmaz her zamanki üslubuyla bu sorunun saçmalığını anlatmaya çalışır ve şöyle bir ekleme yapar: “Bir kere insanın kafasında öyle öyle kristal top gibi yekpare bir düşünce olmaz, birçok şeyi bir arada düşünürüz” der.
Zihin meşgul ve çok karışık bir yerdir. Düşünceler, duygular, anılar, görüntü ve sesler, bedensel duyumlar bu platformda temsil edildiğinde çoğu zaman aralarında nasıl bir ilişki olduğunu anlayamayız bile. Bu ilişkili-ilişkisiz ardışık temsillere çağrışım diyoruz. Yılmaz da İlkkan’a tekbir şeyi insanın düşünemeyeceğini, zihninin çağrışımlarla dolu olduğunu anlatmaya çalışıyor.
Fakat zihin bazen gerçekten “kristal bir top” gibi tek bir içerik ile kaplanır ve başka hiçbir temsile imkân vermez. Şimdilerde buna "takıntı" diyoruz. İlginçtir ki 2005 yılına kadar Türk Dil Kurumu’nun sözlüğünde “TAKINTI” kelimesini aradığımda bir karşılığı çıkmıyordu. Yani sözlükte bile yer almıyordu. Zannederim ki, 2005-2010 sonrası bu kelimeyi sözlüğe eklediler. Yani aslında halk, zamanın ruhuna uygun olarak ihtiyaç duyulan bir kelimeyi kendisi üretmiş ve zamanla su çatlağını bularak, kelimenin kendi kullanım potansiyeli oluşmuştu. Bugün ise TDK Sözlüğü’nde takıntının anlamı; “bir şeye hastalık derecesinde düşkünlük, obsesyon” olarak geçiyor.
Takı, takmak, takılmak, takınmak, takışmak bu konuda ilgili başka kelimeler de var. Takıntı ise bir özneyle temas kurduğunda onunla bağlantısını koparmayan zorunlu ilişkisini devam ettiren şey, iliştiği öznenin failliğini elinden alarak onunla temasını koparamadığı içerik. Ama burada takılan şey, kendisinde var olan bir yapışma, ilişme özelliğinden çok, bizim ona olan meylimiz, zaafımız sayesinde gücünü kazanıyor. “Takıntılı” dediğimizde ise zihnin bu eğilimine işaret etmiş oluyoruz.
Takıntı içeriği;
· Aşık olunan kişi,
· Öfke-kıskançlık doğuran bir durum,
· Geçmişte yapılan bir hata, yetersizlikler
· Dinsel yada felsefi bir konu yada belirsizlik
· Gelecekle ilgili endişe edilen durum
· Dış görünüm,
· Bir hastalık olasılığı
· Bağımlı olunan bir madde ya da aktivite (davranışsal bağımlılık)
· Kişinin kendini kaptırdığı bir iş, uğraş, hobi, başarı olabilir.
Bu durumlar kişinin zihnini sürekli meşgul ediyorsa, kişi bundan uzaklaşma çabası içinde olsun ya da olmasın takıntı olarak adlandırılabilir. Kısaca takıntı kişinin kendini düşünmekten alıkoyamadığı zihin meşguliyeti olarak adlandırılabilir.
Peki, takıntı "obsesyon"un tam olarak karşılığı mıdır?
Bu şekilde zihnimizi meşgul eden birçok farklı durum olabileceğini düşünürsek, değildir. Yani takıntı diye bahsedilen her yaşantımız bir obsesyon değildir ama her obsesyon bir takıntıdır diyebiliriz. Doksanlı yıllarda sadece obsesyonu tanımlaması için önerilen “saplantı” sözcüğü belki bu içeriği daha iyi anlatan bir sözcük olabilirdi. Ama günlük kullanımda tutunamadı.
Tam bu noktada ülkemizde obsesyonlar için sıkça kullanılan bir karşılık olan “vesvese” ile ayırımını da yapmak gerekir. Evet bazı kişiler vesvese dediklerinde gerçekten bizim dini obsesyon olarak anladığımız zihinsel içeriğe işaret etmektedir. Lakin vesvese terimi, kaynağı şeytana atfedilen ve zihnin kalp huzuru ile yapılan ibadete odaklanma gücünü bozan her türlü düşünce yada hayal için kullanılır. Kişi ibadet dışı zamanlarda da bu içeriğe sahip olabilir ama onlardan rahatsız değildir. Obsesif bir içerik olması için yaşanan her durumda kişide belirgin bir sıkıntı olması beklenir.
Son olarak zihnin bitmek bilmeyen tek bir zihin meşguliyetini anlatmak için kullanılan "ruminasyon" sözcüğüne bakalım. Ruminasyon, geviş getirmek demektir. Bu aynı zamanda sindirilmemiş, özümsenmemiş, unutulmamış bir yaşantının tekrar tekrar zihinde temsil edilmesi anlamına gelir. Obsesyondan farkı ise obsesyonda kişi böyle bir düşünceye sahip olmak arzusunda değildir ve düşündüğü şeyi benliğine aykırı olarak görür. Zihininden uzaklaştırma çabası belirgindir ve bu düşüncelerin yarattığı anksiyete ile boğuşur. Oysa ruminasyonda kişi iradi olarak bu düşünceleri zihninde canlandırır veya birbirine ekler. Bir anlamda negatif içerikli fantezi gibi düşünebiliriz. Bu çoğunlukla geçmişte yapılan bir hata, utanç veren bir anı, yetersizlikler olabileceği gibi kişide öfke-hınç uyandıran haksızlıklar, mağduriyetler de olabilir. Kişi sadece onlarla uzun uzun boğuşmak zorunda kaldığında ve canını sıktığını farkettiğinde düşünmemeye çalışır. Ve nihayetinde başka bir uğraş ile bu düşüncelerden uzaklaşılabilir.
Günlük dilde sıkça kullanılan “kuruntu” (Arapça evham) ise başka bir duruma işaret ediyor. Bu kavram aslında gerçekleşmesi mümkün olmayan kötü bir ihtimalin sürekli düşünülüp durması anlamına geliyor. Bir anlamda zihnin içkin olan bir kabiliyetinin aşırı kullanılması.
Tüm bu zihin meşguliyetlerini tek başına düşündüğümüzde bir insan bir düşünceye nasıl takılıp kalabilir diye şaşırabiliriz. “Kafana takma!” ya da “başka bir şeyle oyalan” demek gerçekten bunu yaşamayan için çok kolaydır. Oysa bu içerikleri bilincin tam karşısında kristal bir küre gibi tutan şey; çoğu zaman ilişkili oldukları duygulardır. Zihni işgal eden bu deneyimlerin ortak noktası güçlü olumsuz duygularla (kaygı, öfke, tiksinti, utanç vs.) ilişkili olmasıdır. Olumsuz duygular zihnin veri akışının ortasına çöktüğünde ilişkili olduğu anı, deneyim, algı vs ne varsa bilincin (idrakın) karşısına çıkarır. Bir insan bu düşüncelerini durdurabilir mi ya da onları idrak etmemeyi becerebilir mi? Farkında olmamak, idrak etmemek, bilinçli olmamak bir meziyet midir? yoksa başka bir soruna mı işaret eder?
Lütfullah Beşiroğlu
Bornova, Ağustos, 2024